Bu broşürün amacı bir deri hastalığı olan Psöriazisi daha iyi anlamanızı sağlamaktır. Genel hatlarıyla hastalığın ne olduğu, nedenleri, tedavi seçenekleri ve daha fazla bilgiye nereden ulaşılabileceği belirtilmektedir. Burada yazılanlar tedavi önerisi olmayıp, güncel kılavuzlar ışığında yazarın bilgi ve deneyimlerini yansıtmaktadır.

PSORIASIS ya da SEDEF HASTALIĞI NEDİR?

Sedef hastalığı toplumda sık görülen, alevlenmelerle birlikte uzun süre devam eden bir hastalıktır. Yaklaşık 50 kişiden birinde görülen hastalık kadın ve erkekleri eşit oranda etkiler ve herhangi bir yaşta başlayabilir. Yaşam boyu alevlenme ve gerileme göstererek devam edebilir. Genellikle keskin sınırlı, üzerinde hastalığa ismini veren sedef (gümüş) renginde kepeklenmeler (pullanmalar) bulunan kızarıklıklar ile ayırt edilir. İltihabi bir hastalık olmadığından bulaşıcı değildir. Her ne kadar daha sonra kaybolacak olan geçici lekelenmelere neden olsa da ize neden olmaz.

Derinin dışında tırnak ve eklemlerde de hastalığa neden olabilir. Hastalığı orta şiddette ve şiddetli olanlarda anksiete ve depresyon gibi psikiatrik problemlerin yanında kalp hastalığı ve inme gibi organik hastalıkların da riski yükselmiştir. Hastalığın tedavisi bu riskleri düşürmektedir. Sedef hastalığı aynı zamanda diabet (şeker hastalığı), obezite, damar tıkanıklığı ve hipertansiyon ile de ilişkilidir.


NEDENİ NEDİR?

Sedef hastalığının gelişiminde hem katılımsal hem de çevresel faktörler birlikte rol oynar. Derinin dış tabakasında, epidermis’te, bulunan hücreler sürekli olarak yenilenmektedir. Bu süreç normalde yaklaşık 4 haftada tamamlanır. Sedef hastalığında ise deri hücreleri öyle hızlı çoğalır bu süre 3-4 güne kadar azalır. Deride gördüğünüz sedef hastalığına ait plaklar, yüzeyde biriken bu deri hücrelerine bağlıdır. Enfeksiyonlar, stres, derinin hasarlanması ve bazen yoğun güneş ışığı psöriazisi alevlendirebilir. Bazı ilaçlar sedefi şiddetlendirebilir; hipertansiyon ya da anjina tedavisinde kullanılan beta blokörler, lityum ve sıtma tedavisinde kullanılan ilaçlar gibi. Steroid içeren haplar kesildikten sonra sedef hastalığı tetiklenebilir ya da kötüleşebilir. Fazla kilo ve alkol tüketimi psöriazis tedavisini zorlaştırır.

Psöriazis Kalıtımsal Mıdır?

Evet, eğer ailenizde sedeften etkilenen bir yakınınız varsa bu sizin riskinizi artırır. Sedefi olan hastaların üçte birinde aile hikayesi vardır. Ana-Baba’dan birinde hastalık varsa çocukta hastalık gelişme riski %10 iken, her ikisinde de varsa risk %50’ye çıkmaktadır. Bununla birlikte çevresel faktörler hastalığın gelişiminde oldukça etkilidir.


Ne Değildir?

  • Psöriazis bulaşıcı değildir ve başka birine bulaşmaz.
  • Enfeksiyon değildir ve kötü hijyenle ilişkili değildir.
  • Vücudun iç organları ile ilişkili değildir, tek başına derinin bir hastalığıdır.

HANGİ ŞİKAYETLERE NEDEN OLUR?

  • Psöriazis hiçbir şikayete neden olmayabileceği gibi, kaşıntı veya ağrıya da neden olabilir. Kaşıntı özellikle saçlı deri, bacaklar ve kasıklarda olabilir. El ve ayak tabanlarında oluştuğunda kalınlaşmanın yanında ağrılı çatlaklara neden olarak ellerin kullanımını ve yürümeyi zorlaştırabilir.
  • Tırnaklarda tutulum yaptığında kavrama fonksiyonlarını çok etkileyebilir.
  • Eklem tutulumu olduğu taktirde Psoriatik artrit bir veya daha çok eklemde özellikle sabahları şişme, ağrı ve katılığa neden olabilir.
  • Sedef hastalığı kişinin iyilik halini ve yaşam kalitesini ciddi oranda etkiler. Yeterince farkında olunmasa da hastalıkla depresyon ve intihar eğilimi arasında belirgin bir ilişki vardır. Bu ilişki özellikle genç yaşta ve yaygın hastalığı olanlarda ve eklem tutulumu olanlarda belirgindir. Her ne kadar kadın hastalar lezyonlarının varlığından daha çok etkilenseler de, depresyon şiddeti ve intihar eğilimi açısından cinsiyetler arasında farklılık yoktur.

Görüntüsü Nasıldır?

Sıklıkla plak olarak adlandırılan deri değişiklikleri; sınırları belirgin, deriden hafif kabarık pembe veya kırmızı (deri renginize bağlı olarak değişebilir) alamlar üzerinde sedefi-beyaz skuamlardır (pullanmalar). Çoğu kişide plaklar az sayıdadır ancak bazılarında vücudun büyük bölümünü tutabilen orta şiddette veya şiddetli formlar görülmektedir. Farklı klinik görünümlerde karşımıza çıkabilir:


  • Kronik plak psöriazis en yaygın görülen formdur. Plaklar vücudun her yerinde görülebilse de çoğunlukla diz, dirsek, gövde saçlı deri, kulak arkaları ve kalça arasında yerleşir.
  • Guttat psöriazis gövdeye dağılmış damla benzeri küçük plaklara verilen addır. Boğaz enfeksiyonlarına neden olan Streptokok adı verilen bir bakteri bu tablonun gelişmesinde öncü olabilir.
  • Palmoplantar psöriazis avuç içi ve ayak tabanında görülen tablodur.
  • Püstüler psöriazis, şükür ki, nadir bir formdur. İçi, sarı püy (irin) dolu küçük kesecikler püstül olarak adlandırılır. Plak psöriazis ile birlikte olabildiği gibi tabloya püstüller de halim olabilir. Sınırlı ve yaygın şekilde karşımıza çıkabilir. Yaygın olduğunda mutlaka hastane müracaatı gerekir ve çoğunlukla hastanede yatarak tedavi edilir.
  • Eritrodermik psöriazis nadir ve şiddetli bir başka formdur. Neredeyse vücudun tamamına yakını (%85’den fazlası) kırmızı bir görünümdedir ve bu tabloda da hastane müracaatı gerekliliktir.
  • Tırnak psöriazisi hastaların yaklaşık yarısında görülür. Tırnak plağının yüzeyinde pitting olarak adlandırılan küçük çöküklükler sık bir görünümdür. Bunun yanı sıra tırnak altında pembesi veya sarı alanlar, tırnakların kalınlaşması, plağın yataktan ayrılması ve bazen tırnak plağının tamamen yok olması görülebilir. Hekiminiz tırnakta görülen tabloların sedef hastalığına bağlı olup olmadığını ve ona bağlı ise hangi bölümün hastalanmasına bağlı olduğunu saptayarak uygun bir tedavi planlayacaktır.

NASIL TANI KONUR?

Tanı, hekiminizin klinik görünümü değerlendirmesi ile konulmaktadır. Biyopsi nadiren gerekebilir. Bunların dışında kan testleri ile sedef hastalığı tanısı konması söz konusu değildir. Bu testler planlanan tedavilere uygunluğunuz için ya da verilmiş olan tedavinin takibinde istenebilir.


Psöriazis Tedavi Edilebilir mi?

Sedefin vücudunuzdan tamamen arınmasını sağlayacak bir tedavi yoktur. Verilecek tedavilerdeki öncelikli amaç derinizi lezyonlardan temizlemek ve sonrasında tekrar çıkmasını mümkün olduğunca engellemektir.


NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Tedavi her bireyde faklıdır ancak genel anlamda dermatolojik hastalık olarak lezyonlarınızın tedavisi ile vücudu temizleme, sonrasında olabildiğince lezyon çıkışını engelleyecek idame tedaviler ile uzun dönem takip amaçlanır. Önemli olan bir başka nokta sedefle ilişkili olabilen hastalıkların tedavisi ve/veya gelişiminin engellenmesi olarak değerlendirilmelidir. Özellikle orta ve şiddetli hastalığı olanlarda yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkabilecek hastalıkların farkında olunması ve kontrolü ihmal edilmemelidir.

Tedavi hastalığın şiddetine ve hastanın koşullarına ve bireysel niteliklerine göre bireyselleştirilir. Çoğu hastada sürme topikal tedaviler yeterlidir. Daha yaygın ya da dirençli hastalığı olanlarda ultraviyole ışık tedavileri, tablet veya enjeksiyon şeklinde verilen sistemik tedaviler gerekli olacaktır.


Topikal Tedaviler:

  • Bunlar deriye sürülen krem, merhem ve losyonları içerir. Bu amaçla kullanılan topikal ilaçlar sıklıkla kortizonlu ilaçlar, antralin, kalsipotriol (sentetik D vitamini) ve kalsinörin inhibitörlerini içerir. Hem tedavinin etkinliğini artırmak hem de yan etkilerini azaltarak uzun dönem kullanabilmenizi sağlayabilmek için hekiminiz bu ilaçları birlikte ve ardışık şekilde uygulamanızı isteyebilir. Bunlardan fayda görülmediği ya da beklenilmediği taktirde ışık tedavileri veya hap veya iğne şeklinde sistemik tedaviler planlanacaktır.

Fototerapi:

  • Fototerapi ultraviyole ışığın belirlenen dalga boylarının kontrollü şekilde tedavi için uygulanma yöntemidir. Tedavi süreci toplamda 8-10 haftaya ihtiyaç duyar ve her hafta 2 veya 3 kez uygulanması gerekir. Dolayısıyla tedavinin uygulanması için fototerapi ünitesi bulunan bir merkeze gidilmesi gerekir.
  • • İki tip ışık kullanılmaktadır: dar-bant ultraviyole-B (UVB) ve ultraviyole-A (UVA). UVA kullanılacaksa ışık öncesinde psoralen adı verilen bir duyarlandırıcıya da (PUVA) ihtiyaç duyulur. Günümüzde öncesinde duyarlandırıcı kullanılmayan dar-bant UVB daha sık tercih edilmektedir.

Sistemik Tedaviler:

Ağızdan ya da iğne olarak verilen bu tedaviler yaygın ve/veya dirençli hastalıkta tercih edilir. Geleneksel olarak konvansiyonel ve biyolojik ajanlar olarak iki ayrı sınıfta değerlendirilir. Konvansiyonel ajanlar ilk olarak kullanılmaya başlanmış olan metotreksat, asitretin ve siklosporin adlı ilaçlardır. Bunlara yanıt alınamadığı veya yan etkiler geliştiği taktirde biyolojik ilaçlara geçilebilir. Konvansiyonel ilaçlar genel olarak hap şeklindedir. Biyolojik ilaçlar ise (adalimumab, infliksimab, ustekinumab, sekukinumab, ikzekizumab, guselkumab gibi..) iğne şeklindedir. Bu ajanlar güçlü ilaçlar olmalarının yanında, hastaların daha kolay uyum sağlaması ve sedef artriti gibi ilişkili hastalıkların gelişimini engellemek açısından da kıymetli görünmektedir.

Son yıllarda tıp teknolojisindeki gelişmeler özellikle şiddetli sedefi olan hastalar için çığır açıcı nitelikte olmuştur. Bu yeni ilaçların kullanıma girmesi sayesinde bu hastalar sadece pul pul dökülen derilerinden kurtulmakla kalmamış, herkes gibi günlük yaşama katılabilir bir hale gelme şansı bulabilmişleridir. Ancak takip gerektiren ve daha çok bireyselleştirilen bu tedavilerin hasta-hekim ilişkisinin daha sağlıklı olmasına ihtiyacı vardır. Dolayısıyla sistemik tedavi verilmekte olan hastaların daha yakın takibi gereklidir. Bu daha önceden belirlenen muayene, kan kontrolü, gerekirse görüntüleme yöntemleri ve dermatoloji dışı diğer hekimlerce konsültasyonunu içerir.